Genç kız Babasının işten gelmesini bekliyordu. ‘’Nerede kaldı’’ diye düşünürken kapının çaldığını işitti. Koşarak babasını karşılamaya gitti. O esnada ‘’bu akşam gerçekten çok güzel olacak’’ diye geçiriyordu içinden. Akşam yemeğinden sonra babasının yanına oturdu ve plan yapmaya hazır olduğunu söyledi.
Babası hafta sonu şehir dışındaki teyzesine gideceklerini söylemişti. Epey bir zaman olmuştu teyzesini ve çok sevdiği kuzenini görmeyeli. Bu habere gerçekten çok sevinmişti. Kendisiyle yaşıt olan teyzesinin kızına hediyeler almak ve yola çıkmadan bir gün öncesinde bu işi planlamak istiyordu.
Babası ‘’neler alacaksın bakalım’’ diye sordu kendisine. ‘’Henüz karar vermedim’’ dedi genç kız. ‘’Ancak en güzeli olacağı kesin’’ diyerek devam etti sözlerine.
Birçok şey vardı aklında. Hangisini alsam diye babasına sormaktaydı heyecanla. Hem kararsızdı hem de bir o kadar istekli.
O akşam bu planlarla geçmişti. Nihayet alış veriş günü de gelmişti. Ertesi gün yola çıkacaklardı. Bir an önce alacağı şeyleri eve getirip paket yapmak istiyordu. Sabah erkenden Şehir merkezine gittiler.
Her mağazaya ayrı ayrı girmek istiyordu. Babası onu bu konuda uyarsa da o bunu pek duyar gibi değildi. Zira en iyisi en güzeli hatta en mükemmeli olsun istiyordu. Bu yüzden de her bir eşyayı görmekten yana bir isteği vardı. Öğle vakitleri olmuştu. Bir yerde oturup bir şeyler yemeğe karar verdiler. Oturdukları yerden kalabalıkları seyrediyordu genç kız. Hava çok güzel olduğundan bahçede yemeyi uygun görmüşlerdi.
Gözünü sağa sola gezdirirken kalabalık içinde genç bir adamın hareketsiz durduğunu fark etti. Önünden gelip geçenlerden dolayı adamı kaybetse de onu ara ara görmeye devam etti. Ayakta dikiliyordu. Hemen önünde ise ayaklı bir tabela durmaktaydı. Ne yazdığına odaklandı ancak oradan geçen insanlar görüşünü engelliyordu.
Babasına ‘’orada ne yazdığını okumak istiyorum’’ dedi. Babası da yemeğini bitirdikten sonra yakından bakabileceklerini söyledi kendisine.
Sonunda yemekleri bitmiş ve bulundukları yerden çıkmışlardı. Birlikte sokağın karşısına geçtiler. Kalabalıktan ötürü bu epey zor olmuştu.
Genç adamın önüne kadar geldiler. Tabelada ‘’Asla kusursuz olmayacak’’ yazıyordu. Evet bu bir mesajdı. Bunu anlamıştı. Genç adama çevirdi gözlerini. Pantolon ceket .. Temiz bir gömlek. Ayakkabılar neredeyse kendisini göreceği kadar parlak bir durumdaydı. Traş olunmuş saçlar taranmış. Mesajla bir bağlantı kurmaya çalışıyordu. Zira adam tabelanın başında beklemekteydi. Neden bekliyordu? Bu yazı kendisine mi aitti? Düşünmeye başlamıştı. Genç adam onu ve babasını fark etmiş elinde tuttuğu broşürlerden ikisine de uzatmıştı.
Genç kız öylesine dalmıştı ki mesajın ne anlatmak istediği kısmına; broşürü alırken sadece elini uzatmıştı. Üzerinde ne olduğuna bakmamıştı bile. Uzunca düşündükten sonra adama döndü ve ‘’nedir asla kusursuz olmayacak olan?’’ diye sordu.
Genç adam gülümsedi ve kendisine el işaretleriyle bir şeyler anlatmaya çalıştı. Genç kız bir anda ne yapacağını bilemedi, şaşırmıştı. Zira bu anlatımı bilmiyordu. Adamın konuşamadığını anlamıştı ancak konuşmaya nasıl devam edeceği konusun da hiçbir fikri yoktu. Adam bunu fark etmiş elini ceketinin cebine atıp oradan bir not defteri ve kalem çıkarmıştı bile.
Bir şeyler yazdı ve kıza uzattı. ‘’broşürde ki yazıyı okudun mu?’’ diye sormuştu. Kız hemen broşüre yöneldi.
Üzerinde ‘’Asla kusursuz olmayacak. Yalnızca kabullenmek tam kılacak.’’ yazıyordu. Kız hemen not defterini düzeltti çantasından bir kalem çıkardı ve yazmaya başladı. O esnada adam kendisini durdurdu defteri alıp ‘’Eğer konuşursan seni anlayabilirim’’ diye yazdı. Kız ona bu mesajla ne anlatmak istediğini neden burada durduğunu ve bunlar gibi birçok sorusu olduğunu söyledi.
Genç adam deftere ‘’ben bir çalışanım. Patronum benden bu ricada bulundu. İsterseniz size işyerimi tarif edeyim. Bu işin aslını ondan dinlemenizi tavsiye ederim’’ diye yazdı. Kız babasına bunun mümkün olup olmadığını sordu. Babası bu işe çoktan gönüllü olmuştu bile.
Genç adamdan işyerinin tarifini aldıktan sonra yola koyuldular. Birkaç cadde aşağıda epey katlı bir iş yeri binasının önüne varmışlardı. İçeriye girdiler. Kendilerini danışmadaki görevli karşıladı. İsmini aldıkları üzere iş yerinin sahibiyle görüşmek istediklerini söylediler. Danışmadaki görevli bir telefon açtı. Telefonda gelenleri tarif ettiği belli oluyordu. Broşürden de bahsetmişti.
Biraz sonra telefonu kapatıp kendilerine eşlik edeceğini ve işyeri sahibinin kendilerini beklediğini söyledi. Asansörle 6 kat çıkmışlardı. Koridoru bitirip diğer yana doğru döndüklerin de son odanın kapısında biraz yaşlı birinin beklediğini gördüler. Gülümsüyordu.
Yanına geldiklerinde görevli gelenlerin telefonda bahsettiği kişiler olduğunu açıkladı ve oradan ayrıldı.
- ‘’Hoş geldiniz lütfen içeri buyurun.’’ demişti işyeri sahibi.
Kız ve babası oturduktan sonra önce tanıştılar birbirleri ile. Onlara yemek ikram etmek istedi yediklerini öğrenince içecek ikramında bulundu.
Yaşlı adam ‘’broşürü okumuşsun’’ dedi genç kıza. ‘’Evet’’ dedi genç kız. ‘’Ancak Asla kusursuz olmayacak olan nasıl olurda tam olabiliyor. Bu bir çelişki değil mi?’’ Diye sordu.
Ayrıca orada bekleyen genç adamın kusursuz bir görüntüsü olduğundan ancak konuşamadığından bahsetti. Mesajın bu kısmını anladığını ifade etmeye çalışıyordu.
Konuşmasına devam ederek –‘’ Evet kusursuz gibi görünse de bir kusur olabiliyormuş ama tam olan ne öyleyse?’’ diye sordu yaşlı adama.
Adam ona orada tam olarak ne olduğunu anlatmasını söyledi.
Kız Her bir ayrıntıyı paylaştı kendisine. Genç adamı nasıl gördüğünü, yanına vardıkların da yaşadıklarını. Her bir ayrıntıyı özenle anlatıyordu. Yaşlı adam onu dikkatlice dinledi ve meraklı gözlerin içine bakarak şunları anlattı.
‘’Aslında kusur çalışanımın konuşamıyor olması değil. Bu bir kusur sayılabilir ama o kendi üzerine düşeni yapıp konuşma dili öğrenmişken senin onu anlamamış olmanda başka bir kusur sayılabilir. Yani buna dair elinde bir şeyin mevcut olmaması. Tabi ki bu bir sorun değil. Zira zannediyorum ki hayatında pek karşılaşmadığın bir durum bu. Kalem çıkartıp yazmak istemişsin. Hal bu ki sen ona ilk soru sorduğun da o seni anlamıştı. Yani seni anladığını düşünüp konuşmaya devam edebilirdin. Ancak emek harcamak onunla aynı şekilde konuşmak istedin. Bu da karşına çıkan bu durumu kabullendiğini gösterir. Netice olarak sizin buraya gelmeniz orada kurduğunuz iletişimle mümkün oldu. Demek ki kusurlar içinde bile olsak bir şeyleri kabullenip benimsediğimiz de birçok şeyin yaşanabilir ve daha güzel olduğunu görmek zor değil.’’
Genç hanımın biraz kafası karışmıştı. Yaşlı adam ‘’Sana başımdan geçen bir iki şey anlatayım’’ dedi.
‘’Çok sevinirim’’ dedi genç kız.
Adam ‘’Yıllar önce babam bana bir bisiklet almıştı. İlk gün birlikte bisiklete binmeyi öğrenirken küçük bir kaza geçirmiş başımı kanatmıştım. Acımıştı ancak hiç üzülmemiştim. Zira sahip olduklarımın sevincinden ötürü acı pekte umurumda olmamıştı. Babam bana o gün ‘’Asla mükemmel olmayacak ama kabullenirsen her şey tam olacak.. Başından akan kan rabbini anmana vesile olursa işte o zaman sen de tam olmuş olacaksın.’’ demişti. Aradan uzunca yıllar geçmişti. Babam işyerime beni ziyarete gelmişti. İşlerimiz epey yoğundu büyük bir sipariş hazır edilmeye çalışılıyordu. Çalışanlarıma ‘’her şey en güzel şekilde hazırlansın’’ diye çıkışırken hemen arkamda duran babam ‘’peki bunu kim mümkün kılacak’’ diye sordu. Baba gerekli gayreti gösterirsek…. Diyecekken sözümü böldü ve ‘’Ne yaparsan yap takdir edeni Allah.. Biz takdir eden değil takdirin içinde yaşayanlar duruşumuzla yer alanlarız’’ dedi. ‘’Yıllar önce çocukken bisikletten düştüğünde ben başından akan kanı durdurmaya çalışıyordum sen ise bisikletini çekmeye uğraşıyordun görüyorum ki o çocuk büyümüş. İstekleri hedefleri; olacak olana razı olması gerektiğini unutturmuş sakın evlat asla O çocuktan başkası olma. Demişti.. babam bana sarılırken.
Bu beni çok düşündürmüştü. Elimizden geleni yapalım takdir Allah’ındır demek yerine en iyisini istemek… Evet bu pek yakışık almamıştı. Gerçekten de en güzel diye bir şey var mı bu hayatta? Mesela en güzel yemeği yediğimiz de karnımızın ağrımasına kim engel olacaktı ? Zira mükemmellik için buda gerekliydi.. Yada güneşli bir hava da dışarıda gezerken aniden bastıran yağmura ne diyecektik ? Anlayacağın genç bayan en iyisi peşinde koşacağın her şey senin elinde olmaksızın başka şeylere muhtaç. Bu gücümüzün yetmediğine el uzatmak olur. ‘’
Genç kız adamın ne anlatmak istediğini çok iyi anlamıştı. Gerçekten de kendi başına gelen birçok şeyde böylesi durumlar vardı. Adam konuşmasına devam ederek;
‘’Gerçek şu ki Allah elimizde olanlarla beraber elimizde olmayanlarla da sınamakta bizleri.
Sabredecek miyiz, şükredecek miyiz az ile yetinip çok ile şımarmaksızın yaşayabilecek miyiz, elimizden çıkana üzülecek miyiz… Bunlar gibi birçok sorunun cevabını vermek için yaşamaktayız her birimiz.
Zira nasıl olacağına karar veren takdir eden Allah.. Biz ise sadece içinde nasıl olduğumuzla yer almaktayız. ‘’
Yaşlı adam yerinden kalktı ve ‘’Benimle gel’’ dedi. Genç kızı cam kenarına doğru davet etmişti.
‘’Bak bakalım Ne görüyorsun aşağıda’’ diye sordu.
Genç Kız ‘’insanlar’’ diye cevapladı... ‘’Ne yapıyorlar’’ diye sordu yaşlı adam.. Genç Kız ‘’hepsinin bir işi var gibi’’ dedi.. ‘’Evet’’ dedi yaşlı adam. ‘’Her biri kusursuzluk için çabalamakta. Böyle bir çaba insana hayatın maksadını unutturur. Köreltir ve duygusuzlaştırır. İşte buda rabbin kör etmesidir ki insanı yıkıma götüren de budur. Bizim ihtiyacımız olan elimizde olanlar ile mutlu olmayı başarmak. Her şeyin azlığında ya da çokluğun da muhakkak ki Rabbimizin yaratmış olduğu bir sebep ve bir netice vardır. Biz ne o sebeple nede netice ile ters düşmemeliyiz. Anlayacağın genç bayan bu hayatta tam olan hiçbir şey yok tam olması gerekenler var. Onlarda bizleriz. Sensin benim. İbrahim gibi. Nuh gibi.. ‘’
Genç kız şimdi daha iyi anlamıştı kabullenmenin insanı nasıl da dosdoğru şekillendirdiğini. Aynı zamanda kabul etmiyor olmakta bir şeyi değiştirmiyordu. Sadece insan doğru ya da yanlış şekilleniyordu.
Biraz daha süren sohbetin ardından genç kız ve babası yaşlı adamın yanından ayrılmışlardı. Genç kız aklındaki hediyeleri düşünmekteydi. Ancak hangisini düşünse güzel olabilmesi için başka şeylere muhtaç olduğu geliyordu aklına. Bütün bunları düşünürken anlamıştı ki her şey bir şekilde var bu hayatta. Öyle ya da böyle. Kendi Etkisi olsa da olmasa da.. Bütün bunlar içinde Rabbiyle olan bağının tam olması bundan geriye kalan her şey üzerinde tek hükmedici olacaktı. İşte olması gereken buydu. Bu bağa göre görecek, bu bağ ile duyacak, bu bağ ile hissedecek.. İşte bu düşünceler kendisini çok mutlu etmişti.
Böylelikle artık bir anlamı kalmamıştı en güzeli aramanın. Kuzenine kullanılmış bir resim çerçevesi almıştı. İçine de ikisinin resmini koymuştu. Oraya vardığında kendisine bu hediye ile ilgili ‘’ bu çerçeve ve bu resim yıpranıp yok olsa da bizim birbirimize olan sevgimiz onlar gibi olmayacak birbirimiz için değerimiz ancak böyle tam olacak’’ demişti.
Sinan Yazıcı