Merhametli Allah’ın adıyla
Yarışma Ahlakı
Bu hayatta bir yarış, bir kavga, mücadele var mı? Gece gündüzün, gündüz gecenin yerini almakta. Açken yemek, doyduğunda cigara gönlünün tezahüratına mazhar olmakta. Ayçiçekleri, mısırlar kimi kimini geçmekte. Meyveler beni al, seç diye lezzetleri, renkleriyle pazarda tezgahlarda. Bu hayatta kim kazanmakta, kim kaybetmekte, nasıl ve neden? Neyin peşindeyiz, neyi elde ettiğimizde seviniyor, neye üzülüyoruz?
“Yeryüzünde olan ve kendinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta olmasın. Muhakkak bu, Allaha göre pek kolaydır. Öyle ki, elinizden çıkana üzüntü duymayasınız ve size verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.”HADİD 22-23
İddia şudur ki: Rekabet olmadan bereket, verim olmuyor, sonuç akim kalıyor. Bu, biz müminleri rahatsız etse de, insanın, toplumun böyle bir yanı var. Dünyevi ve benliğe yönelik bir amaç, sonuca, hedefe kitlenmeyince insanın mücadelesi, motivasyonu zayıflamakta. Bunun böyle olduğunu kabullenmeliyiz. Mesele bu kabulden sonrası ve bunun sebebi. Bu imtihanımız.
İmtihan bireysel, imtihanın olabilmesi, tercih edebilme serbestliğine bağlı. Ancak yaşam, o imtihanın sahası ortak. Ailenin evlatlara, eşlerin birbirlerine, cemaatlerin, mahallenin fertlerine, devletin tebasına müdahalesi; dünyevi verim, amaç için gereklimi yoksa zulm mü?
İster sosyal adalet deyin isterse komünizm, katkının payını ve yeteneğin ölçüsünü önemsemeden kurallarla yaşamak mı? Yoksa ister serbest ekonomi, özgürlük deyin isterse kapitalizm, yetenekler ve katkının ölçüsüyle dünyevi zenginlik ve refah mı?
Hadis diye uydurulmuş bir söz var:” Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahret için çalış”. Genelde zenginlerin ya da zengin olmaya kilitlenmiş kafaların zikri. Yarın, hatta beklide daha önce ölmemiz muhtemel ama hiç ölmememiz imkansız. Demek ki biliyorlar, bu ikisi beraber olmuyor. Birbirine zıt iki karar, iki duygu nasıl yaşanır. Kazanmayı esas alıp, gerisini idare etmek. Arada iyilik yap, zekat ver, camiye git gibisinden. Dünya başka ahret başka, iş başka devlet başka, din başka. Laik yani parçalayıcı, müşrik kafa.
Hakkını kendi araman gereken bir ilişkide, böylesi bir toplumda sorun, asıl konu o hakkını almak ve hatta hak-hukuk bile değildir. Karar, tercih yani din serbestliği varken yani bireylerin imtihanı olan bu dünyada, nasıl bunun neticesine müdahil olabilirsiniz ki. Allahı ve ahreti hesaba katmadan yaşayan birinden ancak Rabbi anan, ahret hesabından korkan birinin davranışını beklemek ve hatta sağlamaya kalmak anlamsızlığı.
Hayat imtihan gereği sürekli değişen farklar üzerine kurulu. Farkın olduğu yerde ast-üst, güçlü-zayıf, zengin-fakir, yetenekli-yeteneksiz ayrımı olur. Dünyanın en iyi satranç oyuncusunu yenebilir miyim ben? Evet yenebilirim…En hızlı karpuz kesmede. Hayatın her anında üstelik sürekli değişen farklarla yaşamaktayız yani bununla denemekteyiz. Ancak bu bahsettiğimizi oldukça net göreceğimiz, duyguların kararların etkisinde davranışlarımızı gösterdiğimiz zamanlar, mekanlar ortamlar var. Hz Ömer diyor ki: Bir adamı tanımak için onunla seyahat et, yemek ye,ya da ortak ol. Ekliyorum bende, birini hatta kendini tanımak istiyorsan bir yarışmaya dahil ol. Yarışmacı, seyirci yahut jüri olarak. Top oyna, okey oyna… Hırsların, beklentilerin, kazanmak ya da kaybetmek sana ne ifade ediyor. Senden yana olanlar ve karşında olanlar nasıl sınıflanıyor gönlünde. “Seni asıl şimdi tanıdım” diye bir sözü, her birimiz duymuştur birilerinden ömrü içinde. Doğru olabilir, ama asıl önemlisi: Kendini tanıyabilmiş misin. Kendini tanıyamayacak kadar Rabden, imtihan etmesinden habersiz biri, koşullara göre kendi merkezinden tanımlar: İyiyi kötüyü, dostu düşmanı, kimliği. Sen zan etmişsin, senden yana olan biri değilim ben, doğru olduğunda sana olan duamı başka şey zannetmişsin.
Müminlerin bir mücadelesi var, çabası, beklentisi, duası. Rabbin huzuruna vardıklarında kazananlardan olmak. Bu öylesine bir zikr ki, hiç bir his, dünyevi sonuç buna üstün gelemez. Bu yüzden biz, hayırlarda yarışır daha önemlisi nöbetleşiriz. Ekip olabilen ve kalabilen, gerçek kardeşler. Anne evladını tercih eder, kardeş kardeşini. Ebedi hayatta beraber olacaklarımız, oradaki akrabalarımızdır kardeşlerimiz. Biz buna inanırız. Cennette kota yok, dar değil, birilerini ekarte etmemize gerek yok. Elhamdülillah. Bu dünyada, dünyaya dair isteklere içinse, kazanmak için kaybeden olmalı. Bir şeyi isteyen herkesin, onu elde edeceği bir durum yok. Yüz kişi birinci olmak için koşuyor, bunun olması için doksan dokuzunun kaybetmesi şart.
Müminler, en iyisini yapmak için çabalayanlardır zaten, bunun için dünyevi rekabete, motivasyonuna muhtaç olmayacak kadar Rabbin değerlendirmesi, ödülüyle mutmain olanlar. Bir yandan bu şu demektirde: Onlar o kimselerdir ki, emin olacak kadar yani tüm gayretleriyle böylece yaşayanlar. Ürünün peşinde olmadığından emin kılacak infaklar, sukunetlerle inşallah.
Halı sahada heyecanlı, katkılı, yetenekleri sergileyecek bir maç yapabilmek için, kumar, zafer, galibiyet motivasyonuna kaldıysak. Eyvah. İş o ki bunlarsız çabanı zorlamak, saygı duymak, değer vermek. Biz müminler böyleyiz, böyle olmadığımızı hissettirecek, zannetireceklere karşı sakınanlarız. Elhamdülillah.
Böylece yarışan, alkışlayan, sevinen ve üzülenlerden Allah razı olsun. Böylece yaşayanlardan.
Herkesin yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Muhakkak Allah, her şeye güç yetirendir. BAKARA 148
Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın, nöbetleşin. Allah'tan korkun. Umulur ki kurtulursunuz. ALİ İMRAN 200
De ki: 'Muhakkak benim salatım, nusukum, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allahındır. Enam 162